Merhaba!
UX yasası, yani UX dünyasının en çok konuşulan, ama bir o kadar da yanlış anlaşılan konularından biri hakkında sohbet edeceğiz. Biliyorum, "yasa" kelimesi kulağa biraz ürkütücü geliyor, ama endişelenmeyin! Bu yazıda, UX yasalarını günlük hayatımızdan örneklerle açıklayacağım ve sık düşülen yanılgıları eğlenceli bir dille ele alacağım.
UX yasaları, aslında yıllarca süren gözlemler, araştırmalar ve deneyimlerin sonucu aslında. Bu yasaların çoğu, psikoloji, nörobilim ve davranış bilimlerinden geliyor. Örneğin, Gestalt prensipleri 1920'lerde Alman psikologlar tarafından ortaya atıldı ve bugün hala tasarım dünyasında kullanılmaya devam ediyor.
UX yasalarının temel amacı, insanların nasıl düşündüğünü, nasıl karar verdiğini ve nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamamıza yardımcı olmak. Böylece, kullanıcıların zihinsel modellerine uygun, sezgisel ve etkili arayüzler tasarlayabiliyoruz. Yani, kullanıcıların sezgisel olarak anlayabileceği, rahatça kullanabileceği ve etkin şekilde etkileşimde bulunabileceği tasarımlar geliştiriyoruz. Bu tür arayüzler, kullanıcıların beklentilerini karşılamakla kalmaz, aynı zamanda onların deneyimlerini de daha akıcı ve keyifli hale getirecektir.
UX yasalarının genel özellikleri şunlar:
Şimdi, bu UX yasalarının bazılarını daha yakından inceleyelim ve sık düşülen yanılgıları ele alalım.
Jakob amcamız diyor ki, "Kullanıcılar, bildikleri ve alıştıkları şeyleri severler." Ama bu, her zaman eski tas eski hamam gidecağiz anlamına gelmiyor!
"Yenilik yapmayalım, herkes neye alışıksa onu yapalım."
Doğrusu: UX yasasını göz önünde bulundurarak, kullanıcıların alışkanlıklarını dikkate alın, ama yenilikçi fikirlerden de korkmayın. Instagram'ın hikayeler özelliğini düşünün. Başta herkes "Bu da nereden çıktı?" dedi, ama şimdi vazgeçilmez bir özellik haline geldi. Tasarımda UX yasalarına uygun olarak, kullanıcıları alıştırmak için belirli tanıdık öğeler kullanarak yenilik yapabilirsiniz. Bu, "konfor alanı" yaratır, kullanıcılar değişikliğe daha kolay adapte olur.
Püf Noktası: Yeni özellikler eklediğinizde, onları kullanıcıların bildikleri bir şeyle ilişkilendirin. Mesela, UX yasasını kullanarak yeni bir paylaşım butonu eklerken, yanına tanıdık bir "paylaş" ikonu koyabilirsiniz.
Hick abimiz der ki, "Ne kadar çok seçenek, o kadar çok kararsızlık." Yani, UX yasasına göre kullanıcıya sunduğunuz seçenek sayısı arttıkça, karar verme süresi de uzar. Bu, özellikle karmaşık arayüzlerde büyük bir sorun olabilir.
"Kullanıcıya sadece iki seçenek sunalım, kafası karışmasın."
Seçenekleri akıllıca gruplandırın ve önceliklendirin. Netflix'i düşünün. Binlerce film var ama kategoriler ve öneriler sayesinde karar vermek o kadar da zor değil. Kullanıcılara seçim yaparken net ve yönlendirici seçenekler sunarak UX yasalarını dikkate alıp kararsızlık yaşamalarını engelleyebilirsiniz.
Önemli seçenekleri öne çıkarın, diğerlerini "daha fazla" gibi bir menünün altına saklayın. Bu şekilde UX yasalarını takip ederek kullanıcılar, gereksiz bilgi kirliliği yaşamadan ihtiyaç duydukları seçeneğe kolayca ulaşır. Ayrıca, mobil cihazlar için menü yapılarını minimal tutmak, karar verme sürecini hızlandırır.
Fitts ustamız şöyle der: "Hedef ne kadar büyük ve yakınsa, ona ulaşmak o kadar kolaydır." Ancak bu UX yasası, her butonun devasa boyutlarda olması gerektiği anlamına gelmez.
"Bütün butonları kocaman yapalım, herkes rahatça tıklasın!"
Bu UX yasasında Boyut önemlidir, ama her şey değildir. Düşünsenize, "Sil" butonu "Kaydet" butonu kadar büyük olsa ne kadar tehlikeli olurdu! Bu yüzden UX yasasına uygun olarak butonların boyutu, işlevlerine göre dengelenmelidir. Büyük butonlar kullanıcıyı yönlendirmek için harika bir araç olabilir, ancak yanlış kullanıldıklarında kafa karışıklığı yaratabilirler.
Önemli ve sık kullanılan butonları daha büyük ve erişilebilir yapın, ama diğer elementlerin de UX yasaları çerçevesinde kullanılabilirliğini göz ardı etmeyin. Mesela, mobil uygulamalarda alt menüdeki ana işlevler için büyük, renkli ikonlar kullanabilirsiniz.
Miller amca der ki, "İnsanlar aynı anda ortalama 7 (artı eksi 2) şeyi akıllarında tutabilirler." Bu UX yasası, özellikle kısa süreli bellek üzerinde yapılan çalışmalarla popüler hale gelmiştir. Ancak, bu sihirli sayıyı her yerde kullanmak da şart değil.
"Her sayfada, her menüde sadece 5-9 öğe olmalı!"
Bu kural, kısa süreli bellek için geçerlidir. Bu UX yasasını dikkate alarak, tasarımınızda daha fazla öğe olabilir, yeter ki bunları mantıklı şekilde gruplandırın. Aynı anda kullanıcıya çok fazla bilgi sunmak yerine, bilgiyi adım adım sunmak daha iyi bir deneyim yaratır. Bu şekilde yasaları kullanarak kullanıcıların dikkatini toplayabilir ve karmaşıklığı azaltabilirsiniz.
Bilgiyi "yutulabilir lokmalara" bölün. Mesela, uzun bir form doldururken, formu birkaç adıma bölebilir ve her adımda UX yasalarına uygun olarak Miller'ın sihirli sayısına uygun miktarda bilgi isteyebilirsiniz. Ayrıca, kullanıcıların her aşamada net olacak şekilde ne yapmaları gerektiğini bilmelerini sağlamak, süreci kolaylaştırır.
Bu UX yasası diyor ki, "İnsanlar bir deneyimin en başını ve en sonunu daha iyi hatırlar." Başlangıç ve bitiş noktalarının akılda kalıcılığı, kullanıcı deneyiminde kritik rol oynar. Ama bu demek değildir ki, sadece bu iki nokta önemlidir.
"Açılış sayfamız ve teşekkür ekranımız harika olsun, aradakiler çok da önemli değil."
Evet, başlangıç ve bitiş önemli, ama aradaki yolculuk da en az onlar kadar değerli. Düşünsenize, harika bir restorana gittiniz, muhteşem bir karşılama ve vedalaşma yaşadınız ama yemekler berbattı. Bir daha gider misiniz? UX yasalarını dikkate alarak, kullanıcıların tüm yolculuğu boyunca tatmin edici bir deneyim sunmak, hem başlangıç hem de bitiş noktalarının etkisini güçlendirecektir.
Kullanıcı yolculuğunun her aşamasını özenle tasarlayın, ama başlangıç ve bitiş noktalarına ekstra özen gösterin. Örneğin, bir e-ticaret sitesinde ürün sayfaları kadar, sepet ekleme animasyonu ve sipariş tamamlama sayfası da UX yasaları çerçevesinde özenle hazırlanmalı. Başlangıçta ilgi çekici ve kullanıcının beklentilerini karşılayan bir deneyim sunun, sonunda ise olumlu bir izlenim bırakarak kullanıcıyı memnun edin.
Bu etki der ki, "İnsanlar güzel gördükleri şeylerin daha kullanışlı olduğunu düşünür." Yani, UX yasası gereği estetik bir tasarım genellikle daha çekici ve kullanılabilir olarak algılanır. Ancak, estetik her zaman işlevselliğin önüne geçmemelidir.
"Tasarımımız göz alıcı olsun, kullanılabilirlik sonra gelir."
Estetik önemlidir, ama kullanılabilirliğin yerini tutamaz. İkisini dengeli bir şekilde bir araya getirmek asıl sanattır. Harika görünen ama kullanımı zor bir uygulama, kullanıcılar tarafından hızlıca terk edilir. UX yasasını göz önünde bulundurarak, kullanıcılar estetik açıdan hoş buldukları bir arayüzü kullanırken rahat hissetmek isterler, ancak bu rahatlığın altında güçlü bir işlevsellik de yatmalıdır.
Estetik ve işlevselliği birlikte düşünün. Mesela, bir butonu sadece güzel görünsün diye incecik yapmak yerine, hem göze hitap eden hem de kolay tıklanabilir bir tasarım yaratın. Yasaları dikkate alarak, güzel tasarımlar kullanıcıları çeker, işlevsel tasarımlar ise onları tutar.
Zeigarnik demiş ki, "İnsanlar tamamlanmamış veya yarıda kesilmiş görevleri daha iyi hatırlar." Bu, UX yasası gereği kullanıcıların zihninde eksik bırakılan bir şeyin tamamlanma arzusunu uyandırır. Ama bu, her zaman işe yarayan bir strateji değildir.
"Kullanıcıları sürekli yarım bırakılmış işlerle meşgul edelim ki bizi unutmasınlar!"
Bu etki, kullanıcıları motive etmek için kullanılabilir, ama dozunda olmalı. Sürekli "eksik" hissettirmek, kullanıcıyı strese sokabilir. Bu UX yasasını kullanarak kullanıcıya bir şeyler tamamlama fırsatı vermek iyi bir motivasyon kaynağı olabilir, ama bu fırsatlar dozunda ve uygun bir şekilde sunulmalıdır.
Kullanıcılara ilerleme durumlarını gösterin ve tamamlanmamış görevler için nazikçe hatırlatmalar yapın. Örneğin, bir öğrenme uygulamasında, "Günlük hedefinize ulaşmak için sadece 5 dakika daha!" gibi motive edici mesajlar kullanabilirsiniz. Ayrıca, kullanıcıları yarım kalan görevler konusunda zorlamadan nazik hatırlatmalar yaparak, onların geri dönmesini sağlayabilirsiniz.
Von Restorff der ki, "Bir grup benzer nesne arasında, farklı olan daha çok hatırlanır." Bu UX yasası, farklı olmanın genellikle daha akılda kalıcı olduğu gerçeğine dayanır. Ancak, her şeyi farklı yapma çabası, kullanıcıları bunaltabilir.
"Her şeyi farklı ve çarpıcı yapalım ki kullanıcının aklında kalsın!"
Farklılık önemlidir, ama aşırıya kaçmak kullanıcıyı yorabilir. Önemli olan, gerçekten vurgulanması gereken öğeleri öne çıkarmaktır. Yasaları dikkate alarak, her şeyin farklı olduğu bir dünyada, hiçbir şey özel değildir. Kullanıcıların dikkatini çekmek için belirli unsurları öne çıkarmak yeterlidir, aksi takdirde tasarım kaosa dönüşebilir.
Kritik bilgileri veya ana çağrı-to-action (CTA) butonlarını diğerlerinden ayırt edin. Örneğin, bir dizi gri buton arasında ana CTA'yı renkli yaparak dikkat çekebilirsiniz. Ama unutmayın, UX yasasına uygun olarak her şey özel olursa, hiçbir şey özel olmaz! Kullanıcıların gözünü yoracak kadar çok şey sunmak yerine, stratejik olarak önemli öğeleri öne çıkarın.
Tesler'in Yasası der ki, "Her sistemde, azaltılamayacak bir karmaşıklık seviyesi vardır." Yani, bazı karmaşıklıklar kaçınılmazdır. Ancak, bu karmaşıklıklar UX yasalarına uygun olarak kullanıcı için yönetilebilir hale getirilmelidir.
"Mükemmel UX, her şeyi basitleştirmektir."
Bazı karmaşıklıklar kaçınılmazdır ve hatta gereklidir. Önemli olan, bu karmaşıklığı yasaları dikkate alarak kullanıcı için yönetilebilir kılmaktır. Özellikle karmaşık sistemlerde, her şeyin basit hale getirilemeyeceği gerçeği kabul edilmelidir. Amaç, UX yasalarını takip ederek kullanıcıların karmaşıklığı kolayca anlamasını sağlamak ve onlara basit bir şekilde sunmaktır.
Karmaşık işlevleri aşamalı olarak açığa çıkarın. Örneğin, profesyonel bir fotoğraf düzenleme uygulamasında, temel araçları ön planda tutarken, gelişmiş özellikleri alt menülere yerleştirebilirsiniz. Böylece hem yeni başlayanlar hem de uzmanlar aynı uygulamayı rahatlıkla kullanabilir. Bu yasaları dikkate alarak, kullanıcılara ihtiyaç duydukları araçları zamanla sunarak karmaşıklığı yönetilebilir hale getirin.
Pareto Prensibi der ki, "Sonuçların %80'i, nedenlerin %20'sinden kaynaklanır." Yani, en önemli sonuçların büyük bir kısmı, aslında az sayıda önemli faktörden kaynaklanır. Bu prensip, UX yasalarında da geçerlidir ve kullanıcı deneyimindeki kritik unsurlara odaklanmayı gerektirir.
"Sadece en popüler özelliklere odaklanalım, geri kalanı önemsiz."
En çok kullanılan özelliklere öncelik vermek önemlidir, ancak "uzun kuyruk" dediğimiz az kullanılan özellikler de toplam değerin önemli bir kısmını oluşturabilir. UX yasalarını dikkate alarak, ana özellikler kadar, nispeten az kullanılan ama önemli olan özellikleri de göz ardı etmemek gerekir. Bu, kullanıcı deneyimini bütünsel olarak geliştirir.
Ana özellikleri ön plana çıkarın, ama diğer özellikleri de erişilebilir tutun. Mesela, bir e-posta uygulamasında, "yeni e-posta yaz" ve "gelen kutusu" gibi sık kullanılan özellikler ana ekranda olabilir, ancak "filtreler" veya "arşivleme" gibi daha az kullanılan ama önemli özellikler de UX yasalarına uygun olarak kolay ulaşılabilir bir menüde yer alabilir. Sonuç olarak kullanıcılar, sık kullandıkları özelliklere hızlı erişim sağlarken, daha nadir ihtiyaç duydukları işlevlere de zorlanmadan ulaşabilirler.
En iyi UX, kullanıcının fark etmediği UX'tir!
UX yasaları, tasarım sürecimizde bize yol gösteren değerli araçlardır. Ancak, her kural gibi bunlar da kırılmak için varlar - tabii ki, bilinçli ve stratejik bir şekilde.
En iyi tasarımcılar, bu UX yasalarını birer kılavuz olarak kullanır, ama aynı zamanda kendi sezgilerine ve kullanıcı araştırmalarına da güvenirler. Her proje benzersizdir ve bazen alışılmışın dışına çıkmak, yenilikçi çözümler üretmek gerekebilir.
Sizin de UX yasalarıyla ilgili ilginç deneyimleriniz veya gözlemleriniz var mı? Belki de bu yasaların birbiriyle çeliştiği durumlarla karşılaştınız? Kim bilir, belki de gelecekte kitaplara girecek yeni bir UX yasası keşfedersiniz!
Bu tarz kapsamlı ve bilgilendirici daha fazla yazı okumak istiyorsanız, sitemizdeki blog sayfamızı ziyaret edin!
Yaratıcı tasarımlar dilerim!